Sivil toplum emekçilerinin sesi yükseliyor

DİSK’e bağlı Sosyal‑İş Sendikası, 461 STK çalışanının katıldığı bir anket ve saha araştırmasıyla hazırladığı raporda, belirli süreli sözleşmelerin normalleştiğini, fazla mesai ücretlerinin büyük ölçüde ödenmediğini ve sivil toplum emekçilerinin hak mücadelesi yürüttüğünü ortaya koydu

Sivil toplum kuruluşlarında çalışanların emek mücadelesi, DİSK çatısı altındaki Sosyal‑İş Sendikası’nın yayımladığı yeni bir raporla gündeme taşındı. “Sivil Alanda Çalışmak: Hak Savunuculuğunda Kendi Hakkını da Savunmak” başlığını taşıyan çalışma, ocak ayında gerçekleştirilen anket ve derinlemesine görüşmelerle oluşturuldu. Türkiye’nin dört bir yanından 461 STK çalışanının katıldığı araştırma, sivil toplum alanındaki istihdam pratiklerini, hak ihlallerini ve çalışanların beklentilerini kapsamlı şekilde ele alıyor.

Raporun en dikkat çekici bulgularından biri, belirli süreli sözleşmelerin istisna olmaktan çıkıp kural hâline gelmesi. Araştırmaya göre derneklerde çalışanların yaklaşık üçte ikisi, vakıflarda ise neredeyse yarısı geçici sözleşmelere tabi. Projeye dayalı fonlamanın hâkim olduğu bu sektörde, projeler sona erdiğinde sözleşmelerin yenilenmemesi korkusu çalışanları sürekli bir belirsizlik içinde bırakıyor. İş güvencesizliği, kariyer planlaması yapılamaması ve gelir istikrarsızlığı, sivil toplum çalışanlarının en büyük sorunları arasında.

Söz konusu belirsizlik, fazla mesai konusunda da kendini gösteriyor. Çalışanların büyük bölümü hafta sonları ve mesai saatleri dışında çalışmak zorunda kalıyor, ancak yalnızca küçük bir kesim bu çalışmalar için ücret alabiliyor. Pek çok çalışan, yoğun emek sarf ettiği saatlerin karşılığını maddi olarak alamadığı gibi, bu mesaiyi izinle telafi etmek zorunda bırakıldığını dile getiriyor. Ayrıca, yıllık kıdem zamları ve yan hakların proje bütçelerine göre belirlenmesi nedeniyle maaşlar arasında ciddi eşitsizlikler oluşuyor. Rapor, sosyal sigorta primlerinin tam yatırılmaması, yemek ve yol yardımlarının kesintiye uğraması gibi sorunları da vurguluyor.

Sendika, araştırmanın sonuçlarını “dayanışma belgesi” olarak değerlendirerek bir çağrı yapıyor: “Hak savunuculuğunun merkezinde yer alan sivil toplum kuruluşları, çalışanları için de adil ve demokratik çalışma koşulları yaratmalı.” Bu çağrı, katılımcı yönetim anlayışının, şeffaflık ilkelerinin ve sendikal örgütlenmenin sivil toplumun her kademesinde hayata geçirilmesi gerektiğini öne çıkarıyor. Sendika temsilcileri, sivil toplumun gücünün emekçilerinin sesi kadar yüksek olabileceğine dikkat çekiyor ve çalışanlara sendikalaşma çağrısı yapıyor.

Raporda ayrıca, sivil toplum alanında sürdürülebilir finansman modellerinin geliştirilmesi gerektiğine işaret ediliyor. Proje bazlı fonlara bağımlılığı azaltacak stratejiler ve uzun vadeli gelir kaynakları, çalışanların istihdam güvencesini artırmak için hayati görülüyor. Sendika, dernek ve vakıf yöneticilerine, insan kaynakları politikalarını gözden geçirerek adil sözleşmeler ve ücretlendirme sistemleri oluşturmaları çağrısında bulunuyor. İş tanımlarının netleştirilmesi, performans değerlendirmelerinin objektif kriterlere dayanması, çalışma saatlerinin esnetilmesi ve uzaktan çalışma düzenlemelerinin hukuki zemine oturtulması, raporda önerilen diğer iyileştirme adımları arasında yer alıyor.

Sosyal‑İş’in raporu, sivil toplum alanında çalışanların sesini duyurma ve hak arayışlarını görünür kılma çabası olarak öne çıkıyor. Bu çalışma, sektörün içindeki emek sorunlarını göz ardı eden yaklaşımların yerine, çalışanların güçlendirilmesini ve STK’ların kendi bünyelerinde demokratik bir kültür inşa etmelerini savunuyor. Sivil toplum kuruluşlarının toplumsal değişimi hedefleyen projelerinde başarıya ulaşabilmesi için, çalışanların haklarının da aynı titizlikle korunması gerektiği mesajı raporun ana teması olarak karşımıza çıkıyor.