40,4559$% 0.1
47,5096€% -0.09
54,9297£% 0.32
4.438,67%-0,43
฿%
Ξ%
Bir şehirde yaşamak, sadece barınmak anlamına gelmez. Kent hakkı; şehrin sesine kulak vermek, karar süreçlerinde yer almak, ortak yaşam alanlarında söz sahibi olmakla mümkündür. Ancak özellikle afet sonrası yeniden inşa süreçlerinde bu hak, her topluluk için eşit biçimde işlemiyor.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan Roman, Dom ve Abdal toplulukları, çoğu zaman bu sürecin dışında bırakılıyor. Yıkılan mahallelerin yerine yapılan yeni yerleşim alanları planlanırken, bu toplulukların görüşleri alınmıyor; yaşam biçimleri, geçim kaynakları, kültürel ihtiyaçları göz ardı ediliyor.
Afet sonrası yeniden inşa sürecinde atılan adımlar, genellikle resmi kurumlar ile sınırlı kalıyor. Peki, bu süreçlerde kiminle konuşuldu, kimlere soruldu? Mahallelerde yaşayan esnaf, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ya da göçmenler gibi farklı grupların yanı sıra, Roman, Dom ve Abdalların sesleri ne kadar duyuldu?
Romani Godi, bu sorulara dikkat çekerek, kapsayıcı bir kent yönetimi anlayışının gerekliliğini vurguluyor. Çünkü kent hakkı, sadece fiziksel yapılar değil, toplulukların aidiyet duygusu ile şekilleniyor.
Roman, Dom ve Abdal toplulukları, genellikle geleneksel meslekler, müzik, zanaat ve seyyar ticaret gibi ekonomik faaliyetlerle geçimlerini sağlıyor. Yeni kurulan mahallelerde bu faaliyetlerin sürdürülebileceği alanlar yaratılmadığında, bu toplulukların ekonomik ve sosyal yaşamları daha da kırılgan hale geliyor.
Ayrıca, topluluklar arasındaki sosyal bağların korunması da önem taşıyor. Kentsel dönüşüm projeleri, bazen komşuluk ilişkilerini parçalayarak, toplulukların dağılmasına ve kimliklerinin erozyona uğramasına neden olabiliyor.
Romani Godi’nin de belirttiği gibi, afet sonrası yeniden inşa süreçlerinde şu adımlar atılmalı:
Cevher Projesi 2025 Mentör Başvuruları Başladı: Gençlere Rehber Olma Fırsatı